Putin Hava Kuvvetleri Komutanı Seçiminde Yanıldı mı?

LinkedIn

PUTİN HAVA KUVVETLERİ KOMUTANI SEÇİMİNDE YANILDI MI?

Nihat KÖKMEN, (E) Hv.Korgeneral

 

Rusya Ukrayna savaşı, hepimizin malumu olduğu üzere 24 Şubat 2022 tarihinde Rus savaş makinesinin Ukrayna doğusundan başlayarak daha önce sınıra yaptığı hazır yığınakların da yardımıyla hilal şeklinde Putin’in direktifi ile başlatıldı. Bütün dünya kamuoyunca yapılan farklı analiz ve değerlendirmelerde, iki ülkenin silahlı kuvvetlerinin karşılaştırılması, yani güç mukayesesi göz önüne alınıp bir çıkarımda bulunulduğunda, açık kaynaklı veri tabanlarında (örneğin IISS Military Balance gibi) da açık bir şekilde sayısal verilerle desteklendiği şekilde, bu savaşın kısa sürede bitebileceği yönündeydi.

Savaşın başlangıcında Rusya, askeri stratejisini uygulamaya başladığında öncelikli olarak Ukrayna’da bulunan hava kuvvetlerine ait meydan, meydanlar içinde bulunan sığınak, hangar ve korumalı tesisler, erken ihbar radarları, yerden havaya hava savunma silah sistemleri gibi kendisine doğrudan tehdit olarak gördüğü hedefleri etkisiz hale getirmeyi planlarına dahil etmiştir. Gerçekleştirmeyi planladığı bu taarruzları envanterinde bulunan en gelişmiş uçaklar ve PGM (Hassas Güdümlü Mühimmat) kabiliyetli füzeler ve mühimmatlarla icra etmiştir. Öncelikle bu hedeflerde teksif sağlamak için Rus savaş doktrininde de hayat bulan yoğun ateş gücüne dayanan ve sonucunda psikolojik olarak düşmanın savaşma azim ve iradesini kırmaya yönelik bir taarruz stratejisi uygulamıştır.

İcra edilen taarruzlar sonrası medyaya da yansıyan görüntülerden, açık kaynak bilgilerinden ve ticari uydu görüntülerinden alınan bilgilere göre, Ukrayna’nın sahip olduğu ve Rusya tarafından yukarıda da neler olduğu belirtilen hedeflerin büyük bir çoğunluğunun tahrip edildiği veya kullanılamaz hale getirildiği açık olarak görülmektedir. Fakat, ilk gün başlatılan bu yoğunluktaki hava harekâtı temposunun giderek artması gerekirken, düşük bir tempoya düşürülmesi ve devam edilmesi düşündürücüdür. Bütün bu hususlara ilave olarak, kullanılan ve hedefler üzerinde çok etkili olan ‘Hassas Güdümlü Mühimmat’ (PGM) kullanımından vazgeçilerek veya azaltılarak, bunun yerine Sovyetler Birliği zamanından kalan envanterdeki eski ve klasik güdümsüz mühimmatlar kullanılmaya başlanmıştır. Yapılan bu strateji değişikliği neticesinde tüm dünyanın da izlediği üzere hedefini bulamayan, patlamayan ve sivil yerleşim bölgelerini hayalet şehirlere dönüştüren taarruz sonuçlarına şahit olduk ve dehşete kapıldık. Çünkü, hatalı düşen bu tür bombaların sivil yerleşim alanlarına atılmaması gerekirken, özellikle hedef gözetilmeden atılması yoğun sivil ölümlerine sebep olmuştur. Patlamayan bombalar ise ilerleyen günlerde savaşın bitmesi durumunda yerleşim birimleri için ayrıca büyük tehdit oluşturacak, temizlenmeleri ayları, belki de yılları bulacaktır.

Taarruzlara farklı bir pencereden baktığımızda, elde edilen istihbarı görüntüler sonucunda yapılan hasar kıymetlendirmelerinde, hava kuvvetleri tarafından yapılan taarruzlar dışında, tespit edilmiş hedeflere toplam 1200 civarında, Belarus topraklarından fırlatılan İskender hassas güdümlü balistik füzeleri ile Karadeniz donanmasına bağlı farklı deniz unsurlarından atılan Kalibr hassas seyir füzelerinin kullanıldığı açık kaynaklarda yer almıştır. Taarruzlar sonrası yapılan hassas kıymetlendirme sonuçlarına bakıldığında hedefler üzerinde verdirilen tahribatın yüzde olarak büyük bir kısmının söz konusu silahların kullanılması neticesinde meydana geldiği sonucuna ulaşılmıştır.

Peki bu bilgiler ışığında şu soruyu sorabilir miyiz? Rus hava kuvvetleri bu savaşta hava kuvvetleri kullanma prensiplerine uygun olarak kullanılmış mıdır? Yoksa ilk günden sonra kara kuvvetleri literatüründe sıkça telaffuz edilen ‘ihtiyat kuvveti’ olarak yedekte mi bekletilmiştir?

Konuyu iki yönü ile ele alıp değerlendirmenin soruna daha fazla açıklık getireceğini değerlendiriyorum,

  1. Başlangıçta Rusya askeri strateji doğrultusunda, yapılan planlar doğrultusunda önceden tespit edilen hedeflere ağırlıklı olarak PGM’lerle öncelik stratejik bombardıman uçakları olmak üzere tüm hava gücüyle yoğun bir hava harekâtı gerçekleştirmiştir. Ancak, Rusya icra ettiği taarruzlar neticesinde hedeflerin büyük bir çoğunluğunu etkisiz hale getirmesine rağmen, Ukrayna hava sahasında genel bir hava üstünlüğü elde edilmesi yönünde bir çaba içinde olmadığı kıymetlendirilmiştir. Halbuki Rusya hava kuvvetleri envanterinde her hava kabiliyetli farklı tipte uçaklar, uçuş saatleri eksik olmasına rağmen, Suriye savaş tecrübesine sahip pilotları ile bu husus nedense bir türlü yerine getirilememiştir.

  1. Harekatın devamında, envanter probleminden mi yoksa komutanlık kararı mı olduğu bilinmeyen bir sebeple, daha önce de belirttiğim şekilde klasik mühimmat kullanımı ilk gün yapılan taarruzların verdiği hasar ve etkiyi sağlamaktan epeyce uzak kalmış harabeye dönen şehirler ve tahrip edilen hastane benzeri tesisler tüm dünyada infiale yol açmıştır.

Bu sonuçlar ve değerlendirmeler ışığında gelinen noktada, muhtemel olarak Rus hava kuvvetleri doktrini veya kullanma prensiplerinin batı sisteminden oldukça farklı olduğu, daha önce görüldüğü üzere Suriye savaşındaki uygulamalarından da açıkça tespit edilmiştir. Bu savaşta uçakların kol düzenlerinin genelde ikili veya dörtlü kol düzeninde olduğu görülmüştür. Modern hava savaşlarında uygulandığı gibi bir paket kol konseptinin gerektirdiği, taarruz kolunu koruyacak savunma uçakları-SWEEP, Savunma baskısı uçakları-SEAD, Elektronik harp desteği-ESKORT JAMMER, HİK-AWACS uçağı benzeri uygulamalarının olmadığı ve Ağ Destekli Harekât konseptine uygun taarruzlar icra etmediği kıymetlendirilmiştir. Bu uygulamaların yapılmaması sonucu Rusya hava kuvvetleri fazla miktarda uçak kaybetmiş ve kaybetmeye de devam etmektedir.

Rusya başlangıçta belirlediği askeri stratejisini uygulamasına rağmen, harekât alanında planlarının istediği seviyede gitmemesi sebebiyle savaş içinde strateji değişikliğine gitmek zorunda kalmıştır. 400.000 kilometrekarelik Ukrayna hava sahasında, hava üstünlüğü sağlamak bir tarafa, satıh harekatının yoğun olduğu bazı bölgelerde bile bölgesel veya kısmi hava üstünlüğü sağlamayı dahi gerçekleştirememiştir. Buna en güzel örnek ise, 01 Nisan tarihinde Ukrayna’ya ait iki adet Mi-24 taarruz helikopterinin, Rusların bütün savunma hatlarını aşarak 15 mil derinlikteki Belgorod şehrinde bulunan, savaşta tüm zırhlı birliklerin toplanma ve ikmal tesislerinin bulunduğu hedefleri vurmasıdır. Savaştaki ders niteliğindeki bu olay, sayısal olarak üstün olunmasına rağmen sağlanması gereken ama sağlanamayan bölgesel hava üstünlüğünün sonucu    olarak büyük kayıp verilen ölümcül bir hata ile tarihe geçmiştir.

Sonuç olarak;

Rusya hava kuvvetleri başlangıçta yaptığı yoğun baskı ve ateş gücüne dayanan taarruzları devam ettirememiş, bunun sonucunda satıh birliklerinin emniyetle ilerlemesine yardımcı olacak gerekli ve hayati öneme haiz genel veya bölgesel hava üstünlüğünü tesis edememiş, tespit ve teşhis edemediği Ukrayna’ya ait iki adet Mi-24 tipi taarruz helikopterinin saldırısı ile hem büyük zayiat vermiş, hem de dünyanın gözü önünde önemli bir prestij kaybına uğramıştır.

Acaba bu sonucun doğmasında Putin tarafından Suriye savaşında daha tümgeneral rütbesinde iken üstün yetenek ve başarılarından dolayı kara kuvvetleri orijinli olmasına rağmen, Rusya Hava ve Uzay Kuvvetleri Komutanlığına atanmadan görevlendirme yoluyla bu görevi yürütmeye devam eden General Sergey SUROVİKİN’in hava kuvvetleri kullanma prensiplerine vakıf olmamasının, her kuvvetin kendine özgü bazı özelliklerinin olduğunu bilmemesinin bir sonucu mudur diye değerlendirmek de gerekebilir.